Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de beyin damar hastalıkları nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 2013’te 35 bin 977, 2014’te ise 37 bin 403 olduğunu belirterek, “Bu rakamlar, bütün kazalar dikkate alınsa dahi, kazalar nedeniyle hayatını kaybedenlerin yaklaşık iki katıdır” dedi.
Öztürk, nörolojik hastalıkların beyin, omurilik, çevresel sinirler ve kasların etkilenmesiyle ortaya çıktığını dile getirerek, sorunun hafif işlev bozukluklarından ölüme kadar gidebilen sonuçlara neden olduğunu anlattı.
Öztürk, Türkiye’de yaşam beklentisinin sürekli artış gösterdiğini ve bunun son istatistiklere göre erkeklerde 73, kadınlarda 78 yıl olarak tespit edildiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
“Dünyada en yaygın 50 hastalık sıralamasında baş ağrıları birinci sırada yer alırken, diğer nörolojik hastalıklar da ilk 20’de bulunuyor. İlerleyen yaşla beraber beyin damar hastalıklarının yanı sıra, Alzheimer, demans, Parkinson ve diyabet gibi sistemik hastalıklarla ortaya çıkan nöropatiler ve diğer dejeneratif hastalıklar artış göstermektedir. Türkiye’de inme hastaları için bir yılda hastanelere ödenen para 230 milyon lira civarındadır. Yani Türkiye’de toplam sağlık harcamalarının yüzde 20’si beyin hastaları için harcanmaktadır. Bu masrafa hastane sonrası rehabilitasyon ve ilaç masrafı, hastanın ve yakının iş gücü kaybı gibi maliyetler eklendiğinde, 230 milyonluk maliyet onlarca kat artmaktadır.”
Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, TÜİK verilerine göre, Türkiye’de beyin damar hastalıkları nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 2013’te 35 bin 977, 2014’te ise 37 bin 403 olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
“Bu rakamlar, bütün kazalar dikkate alınsa dahi, kazalar nedeniyle hayatını kaybedenlerin yaklaşık iki katıdır. Toplum sağlığı açısından günümüz koşullarında salgın hastalıklara yaklaşımda olduğu gibi, hastaların yanı sıra sağlıklı ve risk altındaki toplumu da korumaya yönelik güçlü stratejiler de gereklidir. İnme hastalarının risk faktörlerini azaltacak yaşam tarzı değişiklikleri konusunda aydınlatılmaları ve bu konuda toplumun bütün organlarının uygun ortamı hazırlaması ve sürdürmesinin ilaç tedavileri kadar etkili olduğu kanıtlanmıştır. Okullardan başlamak üzere sebze ve meyveyi yeterince içeren doğru beslenme alışkanlıklarının edindirilmesi, fiziksel hareketi artıracak aktiviteler ve ortamların sağlanması, hipertansiyon, şeker ve kalp hastalıklarının düzenli kontrolü ve uygun tedavisi, obezite, sigara ve alkol kullanımını önleyecek stratejiler sadece sağlık merkezleriyle değil, diğer halk eğitim araçlarıyla bütün olarak ele alınmalıdır.”