Bu hafta ne yapsak?

Heja Bozyel’den hafta boyu değerlendirilecek keyifli öneriler…

Sanat
Çarşamba akşamı Karaköy’de, Antrepo No. 3’te çok güzel bir sergini açılışı vardı: Mamut Art Project. “Bağımsız sanatçıların kendini gösterebilmesi, gelecek vaat eden sanatçıların erken keşfedilebilmesi amacıyla kurulan ve Türkiye’nin en kapsamlı ‘ulaşılabilir sanat’ etkinliği” olarak tanıtılan proje, bunları sadece iddia etmekle kalmamış gerçekten de yapmış. Kocaman antrepoda göreceğiniz her iş birbirinden ilginç ve başarılı. 50 genç sanatçının eserleri yarına kadar Antrepo’da olacak ve bu kez göreceğiniz sanat eserleri ev, araba fiyatlarında değil, herkesin alabileceği rakamlar telaffuz ediliyor. Benim dikkatimi daha çok Ali Şentürk, Tahranlı Azadeh Ramezani Tabrizi, Berna Gülbey Derman, Buğra Erol, Didem Erk, Hasan Özgür Top, Hülya Demirtaş, Julie Upmeyer, Mustafa Kemal Yurttaş, Orhun Erdenli ve Selçuk Ceylan’ın işleri çekti. Bu arada sokaklarda, duvarlardaki işlerinden tanıdığımız sevgili Ayna ve Cins’in de bu projede yer alması ayrı bir güzellik. Hafta sonunu fırsat bilip Antrepo’ya uğrayın. Mutlaka sizin de beğeninize uygun bir işle karşılaşacaksınız.

Sinema
Haftanın yerlileri: Güzelliğin On Par’ Etmez, Umut Üzümleri, Koğuş Akademisi.
Haftanın komiği: Kahkaha garantili Çılgın Doğum Günü.
Haftanın Korkuncu: Bir Uzakdoğu filmi Korku Hikâyeleri.
Haftanın Avrupalısı: Bertolucci’nin son filmi Ben ve Sen.

Komedi
Müzisyen Jehan Barbur ve “komedi ustası” Alpay Erdem aynı sahnede buluşuyor ve Danışıklı Komedi için birlikte sahneye çıkıyorlar. 7 Haziran’da 22.45’te Ghetto’da gerçekleşecek olan farklı eğlence için şimdiden biletlerinizi alın. Yalnız maalesef 24 yaş altı giremiyor.

Sergi
Renart Sanat Galerisi, 15 Haziran’a kadar Erdal Ateş’in “Karşı Duvarlar” isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. Erdal Ateş, Ankara Balgat’ta geçirdiği çocukluk yıllarında sıkça rastladığı yıkık, sıvası dökülmüş duvarlardan esinlenerek duvar yapısını tuvale taşımaya karar vermiş. 3 yıllık bir kimyasal çalışma süreci içerisinde özel formüllü emisyonların pişirilmesi tekniğiyle elde ettiği renkli tabakaları tuvale geçirmeyi başararak duvar dokusunu rengârenk tablolara dönüştürmüş. Görenlerde dokunma hissiyatı yaratan bu tablolar, bu haline dönüşmeden önce 200 derecelik fırınlarda fırınlama sisteminden, renkleri elde etmek için kullanılan kimyasal formüllere kadar oldukça zahmetli aşamalardan geçmiş. Daha önceki sergilerinde de yine duvar dokusunu yaratmaya çalışan Erdal Ateş, boyama tekniğiyle elde edemediği üç boyutluluk hissiyatını plastiksel tekniklerle elde etmeyi başarmış.

Kitap
“Kitabı kapağına göre değerlendirenler” neden aşağılanır hiç anlamış değilim. Belki ben kitap okumuyorum, kitapların kapakları güzel diye duvarıma asıyorum. Olamaz mı? Hayır, öyle yapmıyorum tabii ki ama bazı kitap kapakları öyle güzel olabiliyor. O zaman okumak için daha çok istek duyuyor insan. Evet, ambalaj ve makyaj her şeyi daha çekici kılabilir. Sadece kapağı değil içi de “Bir sayfa daha” dedirten kitaplar yapan Domingo Yayınevi’nden yeni çıkan Güzel Harabeler mesela, “Okumasam da başucumda dursun, baktıkça içim açılsın” dedirtiyor. Okursanız daha iyi tabii. Tamam benim kafam biraz karışık, biraz kitap okuyayım, belki geçer.

Alışveriş
bucalemun.com.tr adresindeki her model telefona, kulaklığa, tablet bilgisayara ve laptop’a uygun, koruma sağlayan ve süper tasarımları olan “cover”ların biri mutlaka size göre!
Mudo City’de “7 Gün İndirimi” dün başladı! Beğendiklerinizi almanın tam sırası.

Şehirden fısıltılar
Televizyon izlemenin en sıkıcı yanlarından biri saçma sapan reklamlara yakalanmak ve hatta o reklamlardan kaçamamak.
Neyse ki yeni medyada her şey farklı. Ama reklamın en güzeli reklam gibi olmayanı. Bir şeyler anlatanı, mesela bir videoysa yeniden yeniden izleme isteği uyandırması…
Tamda böyle bir video, daha doğrusu bir kısa film izledim geçenlerde.
Türkiye pazarında da yer alan kozmetik markası REN Skincare’in gül yağı içeren ürünleri için yapılan kısa film.
REN, geçen sene İsveç fiyortlarında çekilen bir kısa filmle dikkatimi çekmişti ve kremlerle, bakımla minimum seviyede ilişkisi olan kişileri bile cezbetmişti.
Bu sene Fas’taki gül hasadını anlatan kısa filmi gerek müzikleriyle, gerek anlatımıyla “Ah!” dedirtiyor. Mevlânâ Celaleddin Rumi’nin bir sözüyle başlıyor ve harika müziklerle, renklerle devam ediyor.
Filmi, yönetmen Laurie Castelli çekmiş.
Castelli ile Londra’da tanışıp sohbet etme fırsatı buldum.
Filmi çekmek için her gün sabah 06.00’da, 6 saatlik bir otomobil yolculuğu ile Atlas Dağları’ndaki gül bahçelerine gitmiş. Kelaat M’Gouna adlı küçük bir kasabada toplanan ve distile edilen güllerin yağlarının çıkarılışına tanık olmuş.
Dünyanın en kaliteli gülleri bu bölgede yetişiyormuş.
Yüzde 100 gül yağıyla yapılan kremlerin, mumların, yağların sırrı olan güller, sadece kadınlar tarafından toplanıyormuş. Bu da aslında çekimleri zorlaştırmış çünkü kadınlar kamera karşısında, tanımadıkları bir erkek onları izlerken oldukça utanmışlar.
Castelli çekim boyunca gül tüccarları, yağ üreticileri yani “gül esnafı” ile tanışmış, konuşmuş. Onlardan birinin söylediği “Çocuklarımızın üstüne kıyafet almamızı güllere borçluyuz” sözü yönetmeni çok etkilemiş.
Tüm bunları bana anlatırken İtalyan kökeninin verdiği heyecanla bol bol ellerini kullanarak tasvir ediyordu ortamı. Bir noktada “Öyle anlatıyorsunuz ki resmen güllerin kokusunu duydum” dedim.
Ama aldığım cevap beni bu duygusallıktan çıkardı: “Bence o koku elime sürdüğüm kremden geliyor.” Kokladım, haklıydı!
Ama alay etmeyin, nereden bilebilirim ki bir el kreminin bu kadar güzel koku saçacağını?

Haber: Heja Bozyel

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir